2 Aralık 2010 Perşembe

dünya kupası maskotları...



blogları kurcalarken denk geldim . belki ilginizi çeker. şuradan

22 Temmuz 2010 Perşembe

süper lig 2010-11 fikstürü

    yeni futbol sezonu herkese hayırlı olsun efendim. buyrun fikstüre.

19 Temmuz 2010 Pazartesi

ne oldum değil mevzusu

      yukarıdaki fotoğraf lebron'un cleveland cavaliers günlerinden. seçilmiş olduğuna inanarak ve  bilumum artistlikten geri kalmayarak dünyaya şovunu sergiliyor.

     buradaysa kaygısızlardaki kültigin'in yancısı iki saf elemandan biri gibi. dwyane'in yanında o hacı sakalıyla cumadan erken çıkıp dışarda yardım toplayan dayılar gibi biraz mahzun, biraz "ben ne halt ettim" der gibi sanki. bu transferle lebron bir çok insana göre yeni bir jordan efsanesi olmayı tepti ki pek haksız da değiller. hatta kobe ile kıyaslama da artık gereksiz görüşünü de biraz olsun anlayabiliyorum ve destekliyorum. nba'de büyük yıldızların bu lige adım atarken katıldıkları klüplerle bir yere gelmeleri daha çok huşuma gidiyor.  

     miami'nin transferleri ve lebron'un tercihi hala çok konuşuluyor ve eski basketbolculardan yorumlar da gelmeye devam ediyor. bir iki örnek şöyle: 

"kesinlikle bird ve magic'i arayıp ‘gelin aynı takımda oynayalım’ demezdim. şimdi oynasaydım, o üçünü yenmeye çalışırdım." - michael jordan

"lebron hayatı boyunca jordan olamayacak. istediği kadar şampiyon olabilir, bu hamlesiyle tartışmaya dahil bile olmayacak."- charles barkley

10 Temmuz 2010 Cumartesi

son of a ....?


     malumunuz son bir haftadır epey gündemde olan lebron new york'a, lebron clippers'a geyikleri dün sona erdi ve lebron miami'yi seçti. gelen tepkiler iyi-kötü çok oldu ama ny daily news epey kızmış kendisine.  kapağın  tercümesi : kumsalın çocuğu ancak "son of a beach" ve "son of a bitch"in okunuşu epey yakın malum ve hafiften bir "o.. çocuğu" mesajı var kendisine. 

8 Temmuz 2010 Perşembe

dünya kupası kronolojsi


     

      amerikalıların futbolu keşfetmesinin en güzel yanı, medya kullanımı konusunda ders verir çalışmalar yapabilmeleri sanırım. new york times'ın hazırladığı gün gün dünya kupası olaylalrı şurada.

3 Temmuz 2010 Cumartesi

adam keyfine düşkün beyler!

    maradona almanya maçından önceki bir idmanda purosuyla... 


emo dünya kupası






2 Temmuz 2010 Cuma

görücez bakalım!

      dünya kupası çeyrek final maçınıza en iyi nasıl hazırlanırdınız? otel odasında tıkılı kalıp erkenden yatağa girerek mi? başka takımlardansanız evet ancak söz konusu gana ise işler biraz değişiyor. afrika'nın kara yıldızları gece yarısına kadar johannesburg'da bir kumarhanede yediler içtiler hatta kumar oynayıp eğlendiler. ülke tarihinin en büyük maçına 2 gün kala bunları yapmak normal mi sayılmalı? eve dönen ingiliz gazeteleri de boş durmamış hemen eşelemeye başlamışlar mevzuyu. erken dönüşün sebebi olarak capello'nun askeri kamp kurallarından dem vurup "biraz daha özgür bırakmalıydı"ya getirmeye çalışmışlar. ingilizleri boş verirsek, bu rahat ortamın nasıl takıma nasıl bir etkisi olacağını bu akşam göreceğiz hep beraber.

    

güney afrikadan 7 büyük hakem hatası

     ingiltere-almanya maçında frank lampard'ın üst direkten sekip yere çarpan ve geri çıkan topunu hakem göremedi.


     2-2 biten abd-slovenya maçının 86. dakikasında maurice edu'nun attığı bu gol hakem tarafından bir gerekçe gösterilmeksizin iptal edildi. fifa daha sonra web sitesinden"faul vardı" dese de hakemden bir doğrulama gelmedi. bu gol verilseydi dünya kupaları tarihinde ilk kez bir takım 2-0'dan gelip maçı çevirmiş olacaktı. yazık oldu.


    cezayir-abd maçının 21. dakikasında en azından ofsayt gerekçesiyle sayılmayan bir gol var bu kez. c grubunun son maçlarında atılan her golün farklı  takımları bir üst tura çıkardığı göz önüne alınırsa, bu golün değeri daha da anlaşılır. neyse ki amerika 90+'da bulduğu golle gruptan çıkmayı başarabildi ve çok da öne çıkmadı bu olay.


    almanya-sırbistan maçı. selam vermeden sarı kart dağıtan hakemimiz 37. dakikada klose'yi oyundan atar ve 1 dakika sonra moral olarak çöken almanya golü yer. ayrıca bu maçta turnuvanın en kötü hakemini izleme fırsatımız da olur. havadan sudan sebeplerden iki takıma toplam 9 sarı kart gösterir ki oyunun durması için ne gerekiyorsa yaptı diyebiliriz. herhalde epey yorgundu o gün, koşmak istemedi pek...


    brezilya-fil dişi sahilleri maçı... bütün maç ayağına gelen her topla beraber  mütemadiyen faullerle düşürülen kaka, keita'nın rivaldovari hareketleriyle ikinci sarıdan oyundan atılır. ilginç olan ise sert oynayan fil dişi'nin maçı 11 kişi tamamlaması oldu. 


    arjantin-meksika 2. tur maçı. carlos tevezin ofsayt pozisyonunda olduğunu görmeyen hakem golü verir. o esnada staddaki ekranlarda golün tekrarını izlerler ve sanırım dünya başlarına yıkılır. iki takım hakemlerin etrafını sarar: biri iptal ettirmek diğeri golü geçerli saydırabilmek için.  hakemler de golü iptal etmek için  bir an duraklasalar da kararı değiştirmezler ve morali bozulan meksika silkelenip kendine gelene kadar bir ikinci gol daha yer.  ikinci arı iyi oynasa da meksika hakemin ilk goldeki hatasından ötürü belki de haksız bir mağlubiyet alır. 


     brezilya- fil dişi sahilleri maçı. brezilya'nın 2. golünü atan fabiano topu kontrol edene kadar 2 kolunu da kullanır ama eyyamcı hakemimiz kendisine "yürü ya kulum" der. golü de verir. santraya dönüşte yaşanan diyalog ise golden daha saçmadır. 


nba'de transfer mesaisi

    1 temmuz itibariyle sözleşmesi sona eren nba oyuncuları artık istedikleri takımlarla görüşmelere başlayabildiler. twitler sel oldu koca gün gerek oyuncuların gerek takımların açıklamalarıyla. kalkan uçakların haddi hesabı yok. sebebine gelince de başta lebron james olmak üzere dirk nowitzki, dwyane wade, chris bosh, amar'e gibi yeteneklerin free agent olmaları. avantajlı takımlar kimler, salary capler ne alemde sanırım konyalıportlandlılar incelemişlerdir ancak ben de şöyle ufak bir transferleri özetleyen linkle süreci  takibinize yardımcı olayım dedim. buyrun şöyle

29 Haziran 2010 Salı

yüzüklerin efendisi: vuvzela kardeşliği..

        son bir haftadır moşgul olduğumdan görememişim bunu zamanında . neyse geç olsun güç olmasın... gandalf'ın yan yan bakışı çok güzel olmuş.

24 Haziran 2010 Perşembe

orada neler oldu?



malum fransa'nın bize bir 2002 nostaljisi yaşatarak elenmesine tanık olduk. kavgalar, kürüfür-ler, ihraçlar falan oldu ama fransa bu noktaya nasıl geldi? bazı bilinmeyen şeyler olsa da olayların kronolojisi şöyle aşşağı yukarı:

>> domenech futbolcuları tarafından sevilmediğini bilir ancak şu ana kadar yaptığı en iyi şey olan medyaya iyi ilişkiler kurmayı bu seferlik atlar. bu takımın içinde birşeylerin kaynamakta olduğunu haber verir bir bakıma.

>> ribery birkaç ay önce patlak veren seks skandalı nedeniyle pek göze batmak istemez. etliye sütlüye karışmaz.

>> evra'nın kaptan seçilmesine bozulan gallas medyayla konuşmaz. her ne kadar anlaşılarak bu kararın verildiği söylense de görünen o ki bu konuda ciddi sıkıntılar yaşanmış.

>> uruguay maçına 24 saat kala yapılan antremanda maluda ile domenech tartışır. evra'nın araya girmesiyle olaylar yatışır ancak domenech maçta maludayı oynatmaz. böylece maluda da küstürülmüş olunur.

>> meksika maçına iyi başlayan fransa devre arasından sonra resmen elleriyle maçı hediye etti meksikaya. maçın kaybedilmesiyle birlikte kupadan elenme eşiğine gelen fransa'da sinirler gerilmişti. bu gerginliği en üst noktada yaşayan isim ise anelka oldu ve soyunma odasında domenech'e "git kendini s**, sen pis o***** çocuğu" diye bağırdı ve daha sonra kendisinden özür dilemeyi reddetti.

>> evra takım arkadaşını korumak için olayı yalanlasa da anelka'nın sessizliği olayın gerçekliğini kanıtlar nitelikte. anelka'nın tek açıklaması ise şuydu. Bunun nedeni benim canımı yakmak isteyen bir kişi. bu sözlerin ardından takımdaki 'vatan haini'nin kim olduğu tartışılmaya başlandı.

>>bunlar dışında eskiden beri var olan takımdaki gruplaşma ve domenech'in oyuncu tercihlerine futbolcuların müdahale etme girişimlerini de biliyoruz. bu turnuvanın başında da bunlar konuşulmuştu yine. 

>> bir de milli takım ana sponsorlarından biri ya da birkaçının anlaşmalarını fesh ettiklerini yabancı bir kanalın (bbc ya da el cezire olabilir) altyazısında görmüştüm. olay sadece kişileri değil fransa futbol federasyonunun gelirlerini de etkiledi böylece.

   bu aralar sarkozy henry ile görüşecekmiş olan biteni öğrenmek için. umarım başka şeyler de öğrenme fırsatımız olur.


       şu güney afrika maçına kadar çok da umrumda değildi fransa açıkçası. herkesçe beddua edilen bir takım zaten ama şu maçta fransa'yı eleştirdiği için parreira'nın elini sıkmaması var ki  "yeter" dedim. anelka az bile söylemiş sana. çabuk silin tarih sahnesinden.

18 Haziran 2010 Cuma

şampiyon lakers...

16 Haziran 2010 Çarşamba

o orta nereye kardeş?

    iğrenç bir takım düşünün. en büyük özelliği topu ayağında tutabilen ve çok isabetli paslar atabilen oyunculardan kurulu olması olsun. ve öyle taraftarlar düşünün ki bu top kaptırmayan takım o özgüvenle maçın ilk saniyesinden itibaren top çevirmeye başlayınca, mecburen defansa çekilen rakipleri anti-futbol oynamakla, 11 kişi defans yapmakla suçlasın. peki soruyorum kendilerine: ya ne yapsınlar? 

   xavi, iniesta, xabi ve busquets  ile maça başlayan ve rakibi pek sallamaz görüntüsü çizen barcelona omurgalı ispanya, inter'den sonra bir kez daha kapalı savunmayı aşamayıp yenilerek dünya kupasının şimdiye kadarki en büyük süprizine imza attı. ilk düdükle top çevirerek boşluk arayan ama bulduğu boşluklardan sonuç çıkaramayan ispanya golü yedikten sonra öyle bir tutuştu ki anlatamam. al-yana ver-geri dön-sol beke-ortaya-az ileri-iki geri-üç ileri taktiği pozisyon bulsalar da yemedi bu kez. özellikle navas oyuna girdikten sonra "kaleye pas yaparak girelim" oyununa ihanet ederek çam yarması gibi adamların arasındaki dereotu tipli adamlara orta açmaları çok komiğime gitti.

   maçın bir başka yönü de messi mi xavi-iniesta'ya bağımlı yoksa aksi mi tartışmalarına biraz cevap olur nitelikteydi. messi ne kadar tek başına da olsa alıp başını ceza sahasına dalma imkanı sadece kendi ayaklarına bakmakta ama bugün içeri giremeyen ispanya'nın yukarıda bahsettiğim orta açma sevdasına kapılması hep bu adam eksiltme yeteneği olan birinin oyunda olmamasından ötürüydü. umarım ispanya en kısa sürede brezilya ile eşleşip evine döner. zaten forvetlerinin de gol atmaya pek niyeti yoktu sanki.

               soyları tükenme tehlikesiyle karşı karşıya kalmayan bir apaçi grubu, yörede belgesel çeken bbc kameralarınca böyle görüntülendi...


   

oley oley oley! bern schuster!

   sonunda beşiktaş çeşitli spekülasyonlardan sora yeni teknik direktörüne kavuştu. istanbul'a bugün gelen schuster'i bir grup beşiktaşlı taraftar "oley oley oley! bern schuster" tezahüratıyla karşıladı. gelmeden önce "del bosque'den türk futbolu hakkında bilgi aldım hava alanında omuzlara alırlar giderken kimseyi göremezsin" gibisinden taktikler almasına rağmen omuzlara alınmaktan kurtulamadı. sonu benzemesin diğerlerine diyerek başarılar diliyorum kendisine. 

   

15 Haziran 2010 Salı

günün özeti #5

   günün kesin sıkıcı maç kadrosundan slovakya-yeni zelanda maçını izledik ilk olarak. slovakya genelde oyunun hakimi olmasına rağmen golden sonra farkı açamayınca hep diken üstünde devam etti maça. son 10-15 dakikada gelen çok gereksiz değişikliklerle kontra atak futbolcularını oyuna süren slovakya teknik direktörü, beraberlik golünün yenmesinde başrol oynadı. holosko ve stoch oyuna girdikten sonra topa dokunamadılar desek yeridir. bu maça dair beklentisi olanlardan sadece ankaragüçlüler sevinerek ayrıldı (1-1)

  saat 5'teki  portekiz- fildişi sahilleri yukarıdaki buhrandan sonra bize ilaç olmasını bekledik. portekiz maça hızlı başlayıp ronaldo ile 30 metreden bir direkten dönen top dışında hemen hemen hiçbir şey yapamadı. tabi bunda fildişi'nin inanılmaz fizik gücü ve bu gücü göstermek için giydikleri dar formaların portekizlileri korkutması da etkiliydi. fildişiş kale önüne kadar gidip pozisyona girmekte zorlanınca kolundan alçılı olan drogba oyuna girmek zorunda kaldı. aslında fildişi biraz gününde bir kalou ve erken oyuna alınmış bir keita ile bu maçı alabilirdi. mücadelesi yüksek pozisyonu kısır bir maç daha bitti ve biz brezilya maçı öncesi yemek yemek için evlere dağıldık. bu arada bir ek: drogbanın kolundaki aparata laf edip "kolye vs.. yasak ona neden izin var" diye soran portekiz teknik direktörüne "yüzünde maskeyle oynayan oyuncu hiç mi görmedin" şimdiye kadar demek istiyorum.

   brezilya oyanamadan dünya kupası başlamış sayılmaz denir. biz kafede yerimizi almış takımların milli marşları okunurken bir koreli oyuncunu göz yaşları yüreğimizden vurdu bizi. o andan itibaren koreli olmuştuk. ilk yarıda tarihinde ilk defa kore'yi izleyen herkesin -ki ömer üründül hariç- takdirini kazanan bir mücadele örneği gösterdiler. maç başlamadan brezilya'yı destekleyen biz robinho, maicon gibi oyuncular hareket yaptıklarında "düzgün oynayın lan" diye bağırma eşiğine ulaştık neredeyse. talihsiz bir gol arkasından asistiyle çok güzel bir gol yedikten sonra kore biraz daha açık oynadı ve "hasan şaş" golü dediğimiz türden bir golle farkı bire indirdi. o futbolcuların ve teknik direktörünün sevinciyle biz de mutlu olduk. futbolda adı olmayan bir ülke dünyanın zirvesindeki isme kafa tutmuştu bu maç. ne kadar gururlansalar azdır. 


dünya kupası topları


  the new york time güzel bir derleme yapmış ve bugüne kadarki dünya kupalarında kullanılan topları flash uygulamasıyla sunmuş. final maçlarının skorları da yazmakta.   buradan buyurun

bugünü saymam!

     gündüz hollanda - danimarka maçını izledik. 

     sonuç 2-0 hollanda kazandı. sonlara doğru elia girmese iyi bir öğle uykusu çekebilirdik aslında. yazık oldu bize. bari erkenn soksaydınız şunu da vaktimizi harcadığımıza değecek birşey izleyebilseydik.

    kamerun - japonya fiyaskosu da ayrı mevzu. bir sol bek düşünün ki 3 kere top cambazlığı yapma girişiminde bulunsun ( top hareket halindeyken ronaldo gibi ayakları üzerinden geçirme) ve bunun iki tanesini taca diğerini de rakibe versin. yanındaki adama pas atamayan adamları görünce değmez dedim ve eto'o'nun sağ çizgiden içeri ortaladığı toptan sonra izlemeyi bıraktım. tebrikler japonya (1-0)

    italya maçının ilk yarısı sağnak yağış altında oynandı. italya o kadar güzel defans yaptı ve pas yollarını tıkadı ki italya yarı sahasında paraguay'ın neredeyse üç pas ard arda yaptığı bir an olmadı. zaten golleri de duran toptan geldi.  italya hazırlık maçlarından daha iyi oynadı ama forvette iaquinta'nın yerine di natale oynasa belki de daha farklı hücumlar denenebilirdi. devre arasında buffon oyundan çıktı ama nedeniyle ilgili bir şey duymadım henüz. italya için hala umut var... (1-1)

14 Haziran 2010 Pazartesi

günün rengi kırmızı

     bazen insanın kendini sorguya çektiği anlar vardır: "neden?" der kendi kendine. bugün milyonları kendine sordurdu bu soru cezayir-slovenya maçında. cezayir beklenenden iyiydi, fizik koşma falan iyiydi de: doğru düzgün pas yok, yan topların %70 taca çıktığı iki tarafın da uzun oynayıp topu birbirlerine verdiği saçma sapan bir şeydi. bastıran taraf kırmızı gördü, uzaktan bir şut ve içine green kaçan kaleci sayesinde eşitlik bozuldu. bu maçı izlediğim için kendimi affetmeyeceğim.

 

   günün ikinci maçı gana-sırbistan'dı. sırbistan'ın kağıt üzerinndeki kadrosundan dolayı epey iştahlıydık ancak maç başladıktan sonra içimizdeki ritm tutkusu ortaya çıktı ve sırbistan kadar üst düzey oyuncular barındırmasa da sahada her şeyini ortaya koyan gana ve müthiş taraftara kaydı gönlümüz. srbistan pas yapmadan uzun topla çıkma arzusu kanatları da doğru düzgün çalıştıramadı. gana ise sırplardan çok ömer üründül'ün eksiklik olarak gördüğü "vuruş öncesi son pas" üzerine çalışmak zorunda kaldı. ömer üründül sırbistan'ı öylesine savundu ki ivanovic, krasic höt-ic gibi sonu "ic" le biten 8 futbolcusu bulunan sırbistan kadrosunda sandık sayın üründülic'i. sırbistan'a biraz ucuz bir kırmızı çıksa da 2. sarından, bomboş pozisyonda ortayı elle kesen arkadaş zora soktu aslında maçı. sırbistan çok önemli bir puan kaybetti ve ikinci maçları da almanya ile. gana bir galibiyet daha çıkarırsa almanya ile el ele çıkarlar gruptan. 2006'da süpriz yapan gana dünya kupasında gruptan çıkma işinde bir istikrar sağlayabilir bu gidişle.

    günün beklenen maçında sıra. seviyorum almanya maçlarını. dünya kupası kaldıramasalar da belli bir seviyenin üzerindeler hep.  her zaman işleyen bir gol atma stilleri var ve benim için her şeyden önemlisi en güzel uzaktan şutları almanlar çekerler. maçın iyi olacağı ilk akikalardan belliydi. yanlız bugün hakemler kart göstermediler resmen kart kustular. orta sahada kendini yere bırakan 2 alman futbolcunun sarı kart görmesi kartların ne kadar hoyratça kullanıldığını kanıtlar gibiydi.  avusturalya da yine tartışılacak bir kararla direkt kırmızı karttan 10 kişi "kaldı".


13 Haziran 2010 Pazar

ikinci günün getirdikleri

  • yunanistan- güney kore maçı keyifliydi
  • euro 2004'teki yunanistan defansının yarısı yok artık. ikinci golde çıkarken yapılan top kaybı yok artık dedirten cinstendi.
  • aslında bu maçı adam gibi izleyemedim. okeyde ciddi fark yemiştik ve kendi oyunuma odaklanmak zorunda kaldım :)

  • arjantin herkesin beklediği gibi başladı. rakibi boğdu ilk dakikalarda.
  • veron çok yanlız ortada. bir ara gidip "abi nasılsın, n'apıyorsun, ne gelen var ne giden yardımına" demek geldi içimden.
  • heinze'yi fantasy football takımıma almıştım herif dakikasında golü attı. çok sevindim o an
  • bu orta sahasızlık ve ağır defansla arjantin'den bir numara olmaz. 
  • higuain sağ kanat gibi oynadı. kaleye uzaklaştıkça solan bir çiçek gibiydi açıkçası.
  • nedense bu maçta da afrika takımını destekledik genellikle arkadaşlarla. 
  • afrikalı kaleciler cidden müthiş işler yaptılar ilk maçlarda. sanki top onlar için yapılmış gibiydi. 
  • gruplardan sonra arjantin'in işi çok zor.

  • işte asıl beklediğim maçtı bu. hazırlık maçlarında kötü ingiltere vs kaç gol yese de oyunu bırakmayan abd
  • hazırlık maçlarında gol yemeyen ve bu sene ingiltere de yılın ilk 11'inde kendine yer edinen joe hart'ı bekledim kalede ama capello kendi dalını kendisi kesti.
  • robert green bir salak
  • robert green bir salak
  • robert green bir salak
  • rooney çok etkisiz kaldı. aslında ingiltere'de bir şey hep eksikti oyunda. bir türlü baskıyı oturtamadılar. 
  • spiker aaron lenon'a john lenon dedi. çok acayipti çok.
  • emile heskey ferdinand'la başladığı adam kıyımına tim howard ile devam ediyordu. adam dayanıklı çıktı.
  • ingiltere'nin kanatları hiç çalışmadı. aaron lenon sene içindeki performansından uzaktı, hiç sorumluluk almadı. wright-philips'de durgundu.
  • glen johnson'ın bindirme yaptığı anlarda ingiltere pozisyon yakalayabildi. maçın en iyilerindendi.
  • son olarak robert green bir salak
  •                    robert green bir salak
  •                    robert green bir salak

12 Haziran 2010 Cumartesi

ilk günden akılda kalanlar

  • açılış töreni idare eder gibiydi ancak pekin olimpiyatlarındaki açılıştan sonra epey bir süre açılışlara burun kıvıracak gibiyim sanki. burada güney afrika'nın pek suçu yok
  • açılış töreni esnasında geçen ve tv'ye bakamıyorken geçen bilmemne şahinleri akrobasi grubunun nedense cidden şahin olduğunu düşündüm.
  • bafana bafana ayıp değil öğrenmemek ayıp. (gençler gençler demekmiş)
  • trt saçmaladı. başta senkron tutmadı sonra bu da yetmezmiş gibi ömer üründül yorum yaptı, kollektif futboldan dem vurdu. maç saati ve skor ekranı yoktu ilk yarı.
  • ilk maç daha güzel geldi göze. biz başta meksikaya meğilli olmakla beraber elinde bahis kuponuyla gelen arkadaşımız hatırına güney afrika tarafını tuttuk. tshabalala'nın golündeki sevincimiz değme güney afrikalılara taş çıkarırdı.
  • ömer çatkıç'ın ne işi vardı meksika kalesinde?
  • bazen sıkılıp sadece meksika kalecisini seyrettik. "entertainment" adına çok şey yaptı sahada. gereksiz kaleden açılmaları ve heyecanı daha kötü bir sonuç almasına sebep olabilridi takımının.
  • son dakikalar skorbordu görebildik bir süreliğine. senkron oturdu. ömer susmadı.
  • güney afrika'nın kalecisi khune'nin degajlarına hayran kaldık. çok isabetli vuruşlarda bulundu ki bir tanesi son dakikada mphela tarafından direğe nişanlandı.


  • fransa maçı için hiç heyecan yapmadım. aklımda hala romanya-fransa arasındaki eşsiz ve de dandik maç vardı.
  • 90 dakika skorbord ve saat gördüğümüz ilk maçtı. trt yayıncılıkta büyük atılım yaptı.
  • fransa'nın saha içinde bir lideri yok. almanya çok güçlü olmasa da kupalara hep bir liderin takımı toparlamasıyla bir yere gelebiliyor ama fransa da zidane'dan sonra takımı oynatacak bir beyin yok malesef.
  • takımlar birbirlerini tartarlarken (ki bu 80 dakika sürdü) bir kırmızı kart maça hareketlilik getirdi fransa adına.
  • neden bilmiyorum ama fransa elle gol atsın istedim!
  • fransızlar mal. bunca sene domenech çekilir mi? son kazığını atıp gidecek bence.
  • bu maça dair aklımda kalan diğer bir şey de yan masada lugano'nun kart göreceğine dair iddaya giren elemanlardı. harbiden de tutturdu fenerbahçeli olmayan.

11 Haziran 2010 Cuma

oyunlar başlasın!


    beklenen gün geldi, beklenen saat çok yakın. modern çağın arenalarında taraflar mücadele için sıralarını bekliyorlar artık. son hazırlıklarınızı yapın ve maçların tadını çıkarın. açılış töreni trt'nin sitesine göre 15.05te başlıyor. şimdilik hoşçakalın...

10 Haziran 2010 Perşembe

bedeli aslında kimler ödüyor?

     2007 yılında sepp blatter'in yeniden fifa başkanlığına seçilebilmesinde en önemli sebebin 2004'te  güney afrikaya verdiği 2010 dünya kupasını düzenleme ihalesi  olduğu biliniyordu. kaldı ki blatter 2007 seçiminde 207 ülke federasyonundan sadece 66'sının oyunu alabilmişti. afrikalılar dünya kupasının ellerinden alınmaması için ona destek vermişlerdi mecburen. bedel ödenmişti! ya da öyle düşünüyordu sepp o zamanlar.

    yetişecek mi, yapabilir mi tartışmaları arasında stadlar yapıldı, şehirler makyajlandı ve beklenen gün geldi çattı. ama binaya, ulaşıma yapılan yatırımlar sırasında başka mevzular atlanmıştı sanki. acaba neydi diye düşünürken iki gündür (aslında daha evvelinde de bir kaç olay var) gazetelerde dolaşan haberler gerçeği yüzümüze çarpıyordu. 2 portekiz ve 1 ispanyol gazeteci kaldıkları otel odasında silahlı soyguna uğruyorlardı. insanlığı ve güvenliği makyajlayamamıştı güney afrikalılar.

   otel odasında...

   nasıl tahmin edebilirdiniz ki güvende hissteiğiniz bir yerde silahla soyulmayı?

   bugün ise yunanistan milli takımının kaldığı otelde 3 yunan futbolcunun soyulduğu haberi geldi. yok mok derken bir haber daha gördük ki  johannesburg'tanki bir röportajdan arabalarıyla dönen 4 çinli gazeteci daha silahlı soyguna uğramışlar. üzerlerindeki para ve kameraları vermek zorunda kalan o gazeteciler sahi neyin bedelini ödüyorlar? 

   sakın bu soygunlar blatter'in seçim vaadinin bedeli olmasın? ya yarın biri soygunculara direnirse ne olacak? bu turnuvada insanların başına gelebilecek -vuvuzela da dahil - felaketlerin tek sorumlusu blatter'dir. belki fifa hiçbir zaman temiz olmadı ama bu kadar da kirlenmemişti herhalde. n'olur git artık...

edit : bunları yazdıktan bir süre sonra trt dünya kupası programında sunuculardan biri blatter'in 2011 yılındaki seçimlerde tekrar aday olacağını açıkladığını söyledi. artık elinde dağıtacağı bir şey kalmadığına göre zevkle yıkılışını seyredeceğim senin.

çanak anten kullanıcılarına alternatifler


      daha önceki bir gönderide belirttiğim gibi dünya kupası maçlarını çanak antenden izleyemeyecek seyirciler. haberturk.com da çanak anten üzerinden dünya kupasını yayınlayacak kanalların listesini yapmış. kendilerine teşekkür ederiz. liste burada

9 Haziran 2010 Çarşamba

dünya kupasının gol kralları

           aynı gol sayısındaki isimler maç başına gole göre düzenlenmiştir
  1. ronaldo  - brezilya  15 gol (1994, 1998, 2002, 2006)
  2. gerd mueller - almanya  14 gol (1970,1974)
  3. just fontaine - fransa  13 gol (1958)
  4. pele - brezilya   12 gol (1958, 1962, 1966, 1970)
  5. sandor kocsis -  macaristan 11 gol (1954)
  6. jurgen klinsmann - almanya  11 gol (1990, 1994, 1998)
  7. helmut rahn - batı almanya   10 gol (1954, 1958)
  8. gabriel batistuta - arjantin  10gol (1994, 1998, 2002)
  9. gary lineker - ingiltere  10 gol (1986, 1990)
  10. teofilo cubillas - peru   10 gol (1970, 1978, 1982)
  11. miroslav klose - almanya  10 gol (2002, 2006)
  12. grzegorz lato - polonya  10 gol (1974, 1978, 1982)
  13. ademir marques de menezes - brezilya  9 gol/ 6 maç(1950)

         eusebio da silva ferreira - portekiz   9 gol/6 maç (1966)


  14. christian vieri - italya  9 gol (1998, 2002)    

  15. vava - brezilya  9 gol (1958,1962)

yine mi bamya? yine mi kafe?

       trt dünya kupası öncesi futbol izleyicilerini kupadan soğutan sakatlık haberlerine ben de tuz biber ekmeliyim diyerek bazı izleyicilerin hevesini daha da kıracak bir yöntemi tekrar gün yüzüne çıkardı: çanak anten ile trt'yi takip eden izleyiciler dünya kupası maçlarını izleyemeyecekler. ama ben trt'ye öylesine gönülden inanan biri olarak diyorum ki: trt bu kararı sırf biz evinde full-hd televizyonları olmayan biz fakirleri(!) kahvehane, cafe ya da barlara göndererek yayınları hd kalitesinde izleyebilelim diye almıştır. yoksa her haltın yayın hakkını alabilen ama canı isterse yayınlayan istemezse yayınlamayan bir kurumdan ne  kötülük bekleyebiliriz ki!

8 Haziran 2010 Salı

başka bir reklam

     avustralya milli futbol takımı afrikalı hayvanlarla maç yapar... 


Optus Secret Training Camp from Paranoid US on Vimeo.

tutmayan 10 pele tahmini



1958, 1962 ve 1970 yıllarında dünya kupasını kazanan, gelmiş geçmiş en iyi oyunculardan biri olan pele'nin futbol kehanetleri golcülüğü kadar iyi değil. işte gerçekleşmemiş 10 efsane pele kehaneti:

10 - çin 2002

pelenin tahmini: çin 2002 dünya kupasındaki grubundan çıkacak.
ne oldu : çin grupta maç kazanamadı, puan alamadı hatta gol dahi atamadı

9 - ispanya 98

pelenin tahmini: kupanın favorisi ispanya
ne oldu : ispanya nijerya'ya yenilip paraguay ile berabere kalarak gruptan çıkamadı

8 - kolombiya amerikan rüyasını yaşayacak

pelenin tahmini : kolombiya 94 amerika'yı kazanacak
ne oldu : kolombiya grubunda sonuncu oldu. andreas escobar adlı defans oyuncuları da kızgın taraftarlar tarafından vurularak öldürüldü

7 - arjantin & fransa 2002

pelenin tahmini : arjantin ve fransa kupa finalinde eşleşir
ne oldu : iki takım da gruptan çıkamadı

6 - zafere kaçış

pelenin tahmini : sylvester stallone and michael caine'in oynadığı filmde nazi takımı peleyi sakatlamıştır. pele 4-0 geride oldukları maçı ikinci yarı çevirmenin hiçbir yolu olmadığından yakınır durur soyunma odasında
ne oldu : pele sahaya çıkar rövaşata golünü de atar. ancak hareketlerine rağmen pelenin tahmini tabiki(!) tutmaz



5 - ronaldo'nun işi bitti

pelenin tahmini : şubat 2008 yılında ronaldo sakatlandığında futbol hayatının bittiğini,bir daha top oynayamacağını söyledi
ne oldu : ronaldo mart 2009'da geri döndü. 14 maçta 10 gol attı

4 - nii lamptey - yeni pele

pelenin tahmini : 91 yılındaki u17 dünya kupasında yıldızı parlayan genç oyuncuyu yeni pele olarak işaret etti
ne oldu : lamptey'in performansı giderek düştü. kendisinin lanetlendiğine inandı ve sürekli klüp değiştirmeye başladı. psv, aston villa, venezia, ve ankaragücü'nde hiçbir başarısı kazanamadı. iki çocuğunun da ölümüyle başa çıkmak zorunda kaldı

3 - nicky barmby

pelenin tahmini : nicky barmby dünya yıldızı olacak
ne oldu : sıradan bir oyuncu olmaktan öteye geçemedi. hiçbir dünya kupası kadrosuna da alınmadı

2 - afrika kazanacak!

pelenin tahmini : 2000 yılına kadar bir afrika ülkesi dünya kupasını kaldıracak
ne oldu : sene 2010. ne gelen ne giden. çeyrek finali bile geçen afrika ülkesi olmadı henüz.

1 - brezilya & 2002 dünya kupası (bu cidden kötü olmuş, acıdım adama resmen)

pelenin tahmini : brezilya dünya kupasındaki grubundan çıkamaz
ne oldu : brezilya dünya kupasını kaldırdı!

7 Haziran 2010 Pazartesi

güle güle turkcell süper lig!




haber ve detay burdan kısaca yeni ihalede dünyanın parasını döken digiturk gelirlerini arttırmak için sponsorlarla tekrar masaya oturacak.

kupayı başınıza çalın!




-fildişi 2006'da yaptığı gibi yüreğiyle oynayacaktı. drogba atamasa da attıracaktı...

-italya frikik kullanırken pirlo'nun ayağına bakacaktı bütün dünya...

-essien chelsea'de nasıl jokerse, kupa maçlarında takımı için her şeyi yapıp joker'in en arsız gülüşüyle "why so serious" diyecekti...

-ballack belki futbolcu olmasından dolayı mafya babası olamadı ama sahada 11 kişilik çetesinin başında diğer takımlara karşı bölge savaşına girişecekti...

-terry'nin yanında bir başka dev duracaktı. belki onlar birinci dünya savaşında çanakkaleyi geçemediler ama aldıkları dersle de diğer takımların defansı geçmesine engel olacaktı...

-obi-mikel zamanında neden manchester ile chelsea'nin onun için savaş verdiğini kanıtlayacak, kendi kıtasında misafir ettiği takımları ev sahipliğine çok uymasa da centilmence canlarını yakacaktı...

- robben yerine göre sağda yerine göre solda, kah şut kah orta, onca defansın arasında yılan gibi kıvrılıcaktı.

olmadı...
olamadı...
yukarıdaki yıldızlardan drogba-robben dışındakiler güney afrikada yoklar. ikisinin durumu henüz belli değil ama bir gerçek var ki hevesim kırıldı, şevkim kaçtı daha başlamadan.

6 Haziran 2010 Pazar

mektepli kobe


5 Haziran 2010 Cumartesi

benitez'in 10 kusurlu transferi

  1. alberto aquilani : 2009-2009 sezonu sonunda real madrid'e transfer olan xabi alonso'nun boşluğunu doldurabilmek için 17m £ (evet euro değil) verilerek transfer edildi. uzun sakatlıklar form tutmasını engelledi. sezonu çoğu yedekten gelerek 25 maç 2 golle tamamladı. ilk sezon için hayal kırığıklığıydı.
  2. robbie keane : totthenham'dan 2008 temmuzunda 19milyon £'a transfer edildi. 28 maçta 7 gol atabildi. totthenham'daki görevinden biraz farklı oynatılmasından şikayetçiydi. ocak 2009'da 7milyon £ zararına 12m pound a spurs e geri döndü.
  3. ryan babel : hollanda medyasının "yeni henry" diye lanse ettiği oyuncuya 11.5 m pound ödendi. 129 maçta 21 golü var ancak fiyatının hakkını verecek bir oyun ortaya koyamadı geldiğinden beri.
  4. lucas leiva : 6m pounda gremio'dan geldi. 113 maç / 5 gol performansla oynadı. xabi'den sonra kendini taraftara kabul ettirebilmesi için hala çok yolu var. 
  5. jermaine pennant : 6.7m pounda 2006 yılında birmingham'dan geldi. düzenli olarak kendine yer bulamadığı takımda 80maç / 5 gol performansla oynadı. şimdilik portsmouth'ta kiralık ancak yazın zaragoza'ya ücretsiz gidecek.
  6. fernando morientes : 2005'te real madrid'den 6.5 m pounda alındı. o dönem için iyi bir golcü ünvanına rağmen ingiltere'ye adaptasyonda ve gol atmada sıkıntı çeti. 60maç/12gol performansından sonra benitez isteksiz de olsa valencia ya 3m pounda satmak zorunda kaldı.
  7. albert riera : espanyoldan 2008 yılında, transferin son günü 8 m pound a alındı. başlarda iyi bir peformans gösterse de yaşadığı sakatlıktan sonra eski performansına dönemedi. liverpool için henüz bir zarar gibi görünmese de adı satış listesinde.
  8. andrea dossena : risse'nin yerini doldurabilmek için udinese'den 7 m pounda alındı. aslında bek performansı beklenirken real madrid ve manu'ya attığı gollerle sol kanat yedekliği pozisyonuna geçti. benitez 3 milyon pounda napoliye gitmesine izin verdi.
  9. gabriek paletta : 2 milyon pounda alınan genç defan oyuncusu asla istenen performansı gösteremedi. tek işe yaradığı yer insua takasında kullanılmasıydı.
  10. antonio nunez : owen madrid'e yollanırken bonus olarak geldi. tek golünü chelsea'ye 3-2 kaybedieln kupa finalinde atabildi ve ertesinde celta vigo'ya gitti. 

                 

        

Site Meter