31 Mayıs 2010 Pazartesi

yapma fildişi!

     yukarıdaki bayrak başlıktan anlaşılabileceği gibi fildişi sahillerine ait. renklerin biraz soluk oluşu milli takım formalarına da yansımış malesef.  2006 dünya kupasında turuncu ağırlıklı hoş bir tasarım kullanan fildişinin 2010 güney afrika forması bence epeyce kötü tasarlanmış renklerin, adeta dans ederken birbirlerinin ayaklarına basar görüntüsü vardı uyum açısından.  ya da düşündüm de venus williams gibi seksi bir hava katmak için de yapılmış olabilir o şortlardaki kahverengilik! resim dün oynanan fildişi-paraguay hazırlık maçından ve umarım o formayı değiştirme fırsatı olur fildişinin.

  meraklısına not: maç 2-2 beraberlikle sona erdi. goller lucas barrios(75)aureliano torres (89) souleymane bamba (73) didier drogba (53)

30 Mayıs 2010 Pazar

-bir şey unuttuk ama neydi nihatçım?

       geçen gün aziz yıldırım bir talihsiz açıklamaya daha imza atarak şu açıklamayı yaptı. hatırlatma için özet geçersek bursaspor'u hesaba katmadığını söyledi başkan ve diğer iki büyüğe 10-12 puan fark atmanın önemine değindi. burdaki mantık 2007 yılına kadar bir nebze geçerliydi ancak ortada iki sene şampiyonluk kovalamış bir sivas varken nasıl sadece galatasaray ve beşiktaşı düşündü onu merak ediyorum cidden. artık aziz yıldırım ligin sadece üç takım arasında oynanmadığını görmeli. son yıllarda dört büyüklerin arasına sürekli bir takım girer oldu ve gidişat da bunu bir süre daha sürme eğiliminde olduğı zannımca.  kaldı ki bursa geçen sene 2. devrede en çok puan toplayan ya birinci ya da ikinci takımdı ve diplerden gelip neredeyse  uefa'ya bilet almak üzereydi. şampiyon olamama şokunu hala atlatmadığını varsayıyorum aziz bey'in. ama fenerbahçe gibi bir klübü geçen sene bülent uygun'un söylediği sözlerdeki gibi kabul etmek biraz abuk kaçar.  ne demişti uygun derseniz;

       "şampiyon biziz birinci kim?" 

  nerde kaldı islam çupi'nin fenerbahçesinin büyüklüğü? ya da nerede kaldı rakiplere saygı? 

hayri gül ile 2016'ya güle güle...


         ve sonunda beklenen gün geldi çattı, sonucuyla da yıktı geçti koca memleketi. açıkçası son sunumların  sonucu çok etkilemediğini düşündüğüm oylamada aleyhimize gelişen iki olay vardı. birincisi ramazan ayı-içki ilişkisiydi ki bence diğer lobilerin elindeki büyük ve malesef haklı bir konuydu. özellikle kayseri üzerinde dolaşan bu çekinceye zamanında (2005 ya da 2006) ramazan ayında ankara üniversitesi kantinini basan gazi üni.li sözde ülkücü tayfanın oruç kavgasına ve millete  çektirdiği eziyete saşih olmuştum. başkent'i böyle olan bir ülkede daha muhafazakar illerinde neler olabilirdi, onu da az çok tahmmin etmek olası. bu konuyla ilgili işin bir ilginç yanı da urfa neden yok, doğudan başka il neden yok diye bık bık eden, kayserinin adaylığını kabullenmiş kimi yazarların sonuçlar açıklandıktan sonra keşke daha açık görüşlü yerler seçseydik diyebilmiş olmalarıydı. ikinci sebep de son anda kinder süpriz yumurtadan çıkan nicolas sarkozy'di. delegeler sanırım o ana kadar daha rahattılar ve tek fransız ile uğraşabileceklerini düşündüler ama o süpriz ve teker teker tanıştırma faslı üzerlerindeki baskıyı arttırdı sanırım. 

         neyse giden gitti kalan kaldı sonuçta. ne şenez erziğe "neden lobi yapmadınız" diye çatan gazetecilere, ne de olayın komplo teorileri kısmında "keşke biz de para yedirseydik"çilere girmeyeceğim ama son bir şeye değinmek isterim ki o da diğer rakiplerin kafilelerindeki futbolculardı. bizim futbolun ne kadar gerisinde kaldığımızın resmi gibiydi malesef. müthiş bir yıldızlar geçidiydi resmen...

24 Mayıs 2010 Pazartesi

tesadüf

            yukarıda ziya doğan aşşağıda güvenç kurtar. bu iki hocanın takımları konyaspor ve altay dün akşam play-off maçında karşı karşıya geldi ve maç 2-2'lik eşitlikle sonlanmasıyla konya tekrar turkcell süper lig' e  merhaba dedi. ancak bu maçın en iginç tarafı bu iki hocanın da bu sene diyarbakırspor'da görev yapmış olmalarıydı. kader işte...

        

number 1

      ve boynuz kulağa son düzlükte iki boy fark attı sayın seyirciler. "special one"ın söylediği gibi  "beni sadece bendne daha iyi bi teknik direktör yenebilir ki öyle biri yok, ya da ustam yenebilir" dedi ve öyle de oldu. topla oynama oranı %70leri geçen takımların taraftarlarınca hala burun kıvrılan bir adam ki yine münih oynadı inter topa göre pozisyon aldı. robben'in sağdan bindirmeleri yetmedi, bayer uzaktan da olsa şut bulmakta çok zorlandı. barça maçında kale önüne çekilen uçak hala oradaydı. maçtan sonra real madrid'le hemen hemen anlaştığını da çıtlattı. 

         "şüphesiz ki ben herşeyi kazanırım" aziz josé

20 Mayıs 2010 Perşembe

yemin ediyorum bıktım!..

         ya ben size ne diyeyim bilmem ki?  biri susuyor diğeri başlıyor.öncelikle 09-10 sezonuna dair temennilerimi belirtmiştim burada. takım takım gidersek:

  •  yıldırım demirören kongre sürecinde işin delegeler ayağından oldukça rahat olmasına rağmen beşiktaş taraftarı büyük sıkıntı çıkardı başkanına. o da seçim sürecinde kendine dersler çıkarmış olacak ki ikinci yarıda daha iyi bir yönetim sergiledi. basında pek görünmedi, demeç işini tamamen mustafa denizliye devretti. beşiktaşlı olmamama rağmen tek üzüldüğüm nokta başkanın kendi stadında maç seyretmemesidir. 
  • adnan polat'da ilk yarı yüzü gülenlerdendi aslında. güzel futbol ve farklı galibiyetler keyiflendirmişti sanırım onu ancak ikinci yarı gelen sakatlıklar ve kötü sonuçlar, devre arası kiralık gelen oyuncuların uyum sorunu, taraftar-arda gerginliğiyle takımın yarışta geriye düşmesiyle içine kapandı biraz. en azından tebrik edilmesi gerekli diye düşünüyorum demirören gibi. çok konuşmadı arada fazla ses yükseltmeden eleştirilerini yaptı. yaşanan hayalkırıklığı sessiz kalmasınada önemli bir sebepti.
  • sadri şener de sezona medyaya hugo broos'un aslında ne kadar iyi bir hoca olduğunu (tabi dolaylı olarak da şehire) başarı için biraz sabra ihtiyaçları olduğunu anlatmakla başladı ancak alınan sonuçlar onu hoca değişikliğine sürükledi. belki de iyi oldu ki biz de şenol hocamıza kavuştuk sonunda (hayır trabzonlu değilim ama çok severim şenol hocayı). ikinci yarıda  "hocamızın arkasındayız" yollu demeçler gerekmediği için daha çok diğer kulüpleri kucaklayıcı, trabzon'u herkesi kucaklayan bir büyük takım görüntüsüne kavuşturmak için çabaladı. ayrıca alayla söylediği "kupa bizim, şampiyonluk fenerin" gibisinden laflarını anlamayan ironiden bihaber insanlara da el sallıyorum. trabzon fenere yatarsa ilin girişinde uçağını düşürürler tabancalarla(!) ordaki fener nefreti bambaşka çünkü.
  • çetin süper(!)di bu sene. ilk bursa maçından sonra neler neler denmedi ki. "çekiyorum takımı ligden" dediğinde demiştim tutmayın küçük enişteyi diye ama geçen sene yıldırım demirörenin yaptığı gibi lafta kaldı. çeşitli maçlardan sonra son derece boş konuşarak ve sürekli "hakemler bizi düşürmek istiyor" gibi beyanlarla diyarbakır'ı ligde tutmaya çalıştı ancak tutunamadı. az evvel taraftar sitesini yokladığımda ise ikinci ligde de başkanlığa devam kararı almış ve yönetimden biri istifa etmiş. ne diyelim ne kadar sevmesemde umarım sonu kocaeli ya da hacettepe gibi olmaz takımın.
  • ibrahim yazıcı da sezona sakin başlayıp diyarbakırspor ve bursada oynanan ermenistan maçında yakaladığı tempoyu gazeteci tartaklayarak zirveye taşıdı (!) ah be başkan şu olayda saçmalamasaydın ya da diyarbakırdan adam gibi bir özür dileyebilseydin zamanında herşeye rağmen, tam anlamıyla mükemmel ve kusursuz bir sezon olacaktı bursasporun. bunlar dışında hakemlerle yada rakiplerle ilgili sözleriyle hemen hemen hiç yer almadı medyada. ama bu iki kusur daha çok peşinden gelecek kendisinin sanırım.
  • gelelim aziz yıldırıma. takım kötü giderken cd dağıtmalar mı ararsınız maç sonu yenildiklerinde nihat-şekip tarafından hakem eleştirileri mi dersiniz ki çok adil davranıp ertesi hafta kazandıkları maçtan sonra da hakemi eleştirerek yaptıkları şov da görülmeye değerdi ve acınasıydı açıkçası. özellikle cd dağıtma mevzusu takımı toparlamak ateşlemek için de yapılıyor olsa, fenerbahçeye yakışmamıştır bence. lig bitiminden sonra rüştüyle girdiği polemiğe girmeyeceğim ama fenerin son haftalarda rakip kalecileri ayarladığı şeklindeki aşşağılık görüşe ne kadar sert yanıt verse de birşey diyemezdim gerçi. 

    

       geldik yazımızın sonuna. hatırlayabildiğim kadarıyla yazmaya çalıştım bu senenin öne çıkan yöneticilerini. aslında denizli ve ankaragücü yönetimlerine de birşeyler söyleyecektim ancak batarya bitmek üzere. sonra da geri dönmem herhalde. neyse, umarım seneye yönetimlerin susup futbolu oynayan ve oynatanların konuştuğu bir lig olur hepimiz adına. artık bir adam çıkıp birilerine salladı diye okulda ya da orda burda birbirlerini yiyen farklı takımda adamlar görmekten gerçekten de bıktım.



başardık...


    yazılacak çok şey var ama daha sonraya... hala kendine gelemedi bu bünye :)

Site Meter